Türk ve Dünya Edebiyatında ”İnce Hastalık” olarak bilinen verem hastalığı destan döneminden günümüze kadar birçok yazara veya şaire ilham kaynağı olmuştur. 2020 Ocak ayında Çin’de başlayan ama millet olarak mart ayında Covid- 19 ile tanışan bizler, konusu salgın hastalık olarak kurgulanan yeni bir romanın karakterleri olduk. Hadi hep beraber salgın hastalıkların edebiyattaki yansıması konusunu biraz irdeleyelim. Kim bilir kısa bir süre sonra belki de Daniel Defoe’nun kaleminden çıkmış olan  ‘Veba Yılı Günlüğü’ gibi bizler de heyecanlı bir serüven romanının içinde bulacağız kendimizi.

Hayatımızın her alanını etkileyen Covid 19, yalnız bizim toplumumuzun değil, tüm dünya toplumlarının hafızasından kolay silinmeyecek.

Toplumları etkileyen cüzzam, veba, çiçek, verem, İspanyol nezlesi, sars gibi salgın hastalıklar,  hafızalarımızdan silinmeyecek şekilde edebi eserlerin sayfalarında yer almıştır. Veba, Veba Yılı Günlüğü, Hakka Sığındık gibi kitaplarda anlatılan salgın hastalıklar hem salgın  hastalıkların seyrini görmemiz hem de karakterlerin yaşadıkları tecrübelerden yaralanmamız yönünden  okuyucularını etkilediği kadar böyle zamanlar için de birer rehber kitap olmuştur. Tabii ki bu sözlerim kitap okuma alışkanlığı kazanmış olan edebi eser tutkunları için.

SALGIN HASTALIKLARIN EDEBİYATTAKİ  YANSIMASI

Dünya edebiyatında en çok işlenen tatsız konuların başında ise veba hastalığı geliyor.

Avrupa’da 200 milyon kişinin ölümüne neden olan veba, bir diğer adıyla kara ölüm, 14. yüzyılda başlayıp 19. yüzyılda son buluncaya kadar edebiyatı en çok etkileyen salgınlardan biri olmuştur. ”Kara ölüm” diye de adlandırılan veba, Daniel Defoe’nun  ‘Veba Yılı Günlüğü’ adlı eserinde 1665 yılında Londra’da bir yıl içinde yüz bin insanın bu hastalıktan nasıl öldüğünü ve o süreçte Londra’da yaşanan ekonomik sıkıntıları gerçekçi bir dille okuyucuya aktarmaktadır.


SALGIN HASTALIKLARIN EDEBİYATTAKİ  YANSIMASI

Daniel Dafoe’nun, 1660 yılında Londra’da doğmuş olması gerçeğinden hareket edersek; eserin kurgulanmış bir roman olmasından çok, anlatıcısının yaşadığı tecrübelere dayalı  bir belgesel olması izlenimini okuyucusuna daha çok yansıtıyor. 


Veba Yılı Günlüğü eserinin içeriğine bakınca 1664 yılında yaşanmış bir salgın hastalığın toplumlar üzerindeki etkisinin 2020 yılında da gerek duygusal gerekse ekonomik yönden birbirinin kopyası olduğunu görmek mümkün. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin korkunun insan üzerindeki etkisi değişmiyor. 1664 yılının Kasım veya Aralık ayında Londra’nın Long Acre bölgesi civarında Fransız olduğu söylenen iki adamın vebadan öldüğü söylentisi çıkar. Hükümet yetkililerinin ölen kişilerin cenazeleri üzerinde yaptığı araştırmalar bu söylentileri doğrular. Aynı ay içerisinde aynı evden iki kişinin daha ölmesi halkta paniğe neden olur.

Ancak panik kısa süre sonra yerini başka ölümler olmayınca normal yaşama bırakır.

Şubat 1665 ile birlikte St-Giles-in-the-Fields bölgesinde ölen kişilerin sayısında artışların olması o bölge civarında salgın olduğu düşüncesini yeniden yaygınlaştırır.

Ölen hasta sayısı artmakta fakat yetkililerce üstü kapatılmaya çalışılmaktadır. Bazıları korkuyla salgını ciddiye alsa da hikayemizin anlatıcısı elindeki olanaklara rağmen salgını hafife alarak Londra’da kalmayı tercih eder. Bir müddet sonra bu kararından pişman olup günlerini ölüm korkusu ile geçirmeye başlar. Yapacak pek bir şey olmadığını anlayınca yaşanan salgın gerçeğini kayıt altına almaya karar verir. Bunu yaparken gelecekteki toplumların bu tür bir salgınla karşılaştıklarında neler yapmaları gerektiğine dair onlara yol göstermek istemiştir.

SALGIN HASTALIKLARIN EDEBİYATTAKİ  YANSIMASI

Kısa bir süre içinde Londra’nın kenar mahallelerinde patlak veren salgın, şehrin bir ucundan diğer ucuna kadar yayılır; genç, yaşlı, zengin, fakir demeden herkes salgına yakalanarak ölmekte, her gece açılan büyük çukurlara  binlerce ceset gömülmekte, ölen hastaların aile yakınları veya çalışanları ise korkuyla kendilerini bekleyen sonucun karşısında elleri kolları bağlı sıranın kendilerine geleceğinin tedirginliği içinde yaşamaktadır.

Kendilerini evlerine hapsederek bu canavarın kendi vücuduna bulaşmasını bekleyen sağlıklı insanlar da vardır. Fakat onlar da çektikleri acılara ya da korkulara daha fazla dayanamayıp veba onları öldürmeden, kendileri ölümü seçerek intihar ederler.

Yıllar önce Daniel Defoe’nun ”Veba Yılı Günlüğü”nde yaşanan veba salgını sanki 21. yüzyılda yaşanan Covid-19 salgınının bir yansıması gibi.

Bu eseri karantina günlerinde okuma fırsatı bulduğumda salgın hastalıkların edebiyattaki yansıması konusunu düşünmeye başladım. Hızla geçen yüzyıllar, teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlardaki yaşam şeklini daha modern ve daha rahat bir şekle dönüştürse de yaşam içinde karşılaştıkları olumsuzluklar karşısındaki davranışlarını değiştirmedi. Olumsuz yaşadıkları her olay karşısında tedirginliklerini, cesaretsizliklerini, içlerindeki korkuyu, edinilmiş alışkanlıklarını ve hastalıklar karşısındaki çaresizlikleri hala aynı şekilde yaşamaya devam ediyorlar.

Daniel Defoe – Veba Yılı Günlüğü eserine IDEFIX’DEN ulabilirsiniz.


2020-07-24

Bir yanıt yazın

No apps configured. Please contact your administrator.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir