İçindekiler
Birkaç hafta içinde, koronavirüs (COVID-19), milyonlarca öğrencinin dünya çapında eğitim alma şeklini kökten değiştirdi. Bununla ilgili şimdiye kadar gördüğümüz değişiklikler, bizlere eğitimin uzun vadede nasıl daha iyi veya daha kötü yöne evrilebileceğine dair fikirler veriyor. Peki Koronavirüs (Covid 19) Pandemisi ve Uzaktan Eğitim Sistemi Nasıl Değiştiriyor?
Koronavirüs (Covid 19) Asya, Avrupa, Orta Doğu ve Amerika Birleşik Devletleri’ne hızla yayıldı. Ve ülkeler tam anlamıyla bir pandeminin gelişimini hafifletmek için hızlı ve kararlı adımlar atmaya çalıştı. Geçtiğimiz aylar içinde tüm dünya genelinde okullar ve üniversiteler kapatıldı veya kapasiteleri azaltıldı. Bu risk kontrol kararları, milyonlarca öğrenciyi, en çok etkilenen ülkelerden bazılarında geçici ‘evde eğitim’ durumlarına götürdü. Bu değişiklikler mutlaka bir takım rahatsızlıklara neden oldu, ancak aynı zamanda eğitimde yenilik örneklerini de tetikledi. COVID-19’a verilen tepkilerin dünyadaki eğitim sistemlerini nasıl etkileyeceğini yargılamak için henüz çok erken. Ama şimdiden öğrenme inovasyonu ve dijitalleşme yörüngesi üzerinde kalıcı bir etkisi olabileceğini gösteren işaretler var.
Değişmeye zorlanan eğitim, şaşırtıcı yeniliklere yol açabilir…
Küresel olarak eğitim, yavaş yenilenme hızı, ders temelli öğretim yaklaşımları, yerleşik kurumsal önyargılar ve modası geçmiş sınıflar gibi problemlere sahiptir. Bununla birlikte, COVID-19, dünya çapındaki eğitim kurumlarının nispeten kısa bir süre içinde yenilikçi çözümler aramaları için bir katalizör haline geldi.
Virüsün yayılmasını yavaşlatmaya yardımcı olmak için, Hong Kong’daki öğrenciler şubat ayında evde etkileşimli uygulamalar aracılığıyla öğrenmeye başladı. Çin’de 120 milyon Çinli, canlı televizyon yayınları aracılığıyla eğitim materyallerine erişim sağladı.
Daha basit – ancak daha az yaratıcı olmayan – çözümler dünya çapında uygulandı. Nijerya’da bir okulda, standart çevrimiçi öğrenme araçları okul kapanışlarını önceden düzenlemeye yardımcı olmak için senkronize yüz yüze video eğitimiyle zenginleştirildi.
Benzer şekilde, Lübnan’daki bir okuldaki öğrenciler, beden eğitimi gibi konularda bile çevrimiçi öğrenimden yararlanmaya başladı. Öğrenciler kendi atletik antrenman ve spor videolarını “ev ödevi” olarak öğretmenlerine gönderiyorlar. Bu durumda beden eğitimlerinin yanı sıra teknoloji konusunda da uygulamalı bir eğitim görüyorlar. Bir öğrencinin ebeveyni durumu “Spor egzersizi birkaç dakika sürerken, oğlum üç saatini videoyu çekip, düzenleyerek ve doğru formatta öğretmenine göndermeye ayırdı.” sözleriyle anlattı.
Zamanla öğrencilerin ve öğretmenlerin bu özgür ortamda çeşitli formatlarda “her yerde, her zaman öğrenme” kavramını gerçekten benimsediğini göreceğiz. Geleneksel yüz yüze sınıfta öğrenim, canlı yayınlar, eğitici çevrimiçi servisler ve sanal gerçeklik deneyimleri gibi yeni öğrenme yöntemleriyle tamamlanacak. Bu durumda öğrenme bir yaşam tarzı olarak günlük rutinlere entegre edilmiş bir alışkanlık haline gelebilir.
Kamu ve özel sektör eğitim ortaklıklarının önemi artabilir
Geçtiğimiz birkaç ay içinde öğrenme konsorsiyumlarının ve koalisyonlarının şekillendiğini gördük. Krize geçici bir çözüm olarak dijital platformları kullanmak adına hükümetler, eğitim uzmanları ve teknoloji sağlayıcıları beraber çalışma yolları ürettiler. Eğitimin ağırlıklı olarak hükümet tarafından sağlandığı gelişmekte olan ülkelerde bu durumun gelecekte yaygın hale gelmesinin sonuçları pozitif olur.
Çin, Eğitim Bakanlığı ile Bilgi Teknolojileri Bakanlığı tarafından yönetilen, bulut tabanlı bir eğitim altyapısı geliştirmek için bir konsey kurdu. Bunun gibi örnekler, eğitim yeniliğinin devlet tarafından ilgi gördüğünü açıkça gösteriyor.
Geçtiğimiz on yılda, eğitim çözümleri ve inovasyona özel sektörden gelen çok daha büyük bir ilgi ve yatırım gördük. Microsoft, Google, Samsung ve Alibaba gibi şirketler eğitimli bir halkın stratejik zorunluluğunun zaman içinde farkına varıyor. Bugüne kadar çoğu girişimin kapsamı sınırlı olsa da, pandemi, ortak bir eğitim hedefi etrafında sektörler arası dayanışmanın önünü açabilir.
Dijital uçurum genişleyebilir
Etkilenen bölgelerdeki çoğu okul, öğretime devam etmek için geçici çözümler buluyor, ancak öğrenmenin kalitesi büyük ölçüde dijital erişimin seviyesine ve kalitesine bağlı. Sonuçta, dünya nüfusunun yalnızca yaklaşık % 60’ı çevrimiçi. Örneğin, kişisel tabletler ve sanal sınıflar Hong Kong’da bir norm olsa da, az gelişmiş ekonomilerdeki birçok öğrenci WhatsApp veya e-posta yoluyla gönderilen derslere ve ödevlere güveniyor.
Velilerin ekonomik ve kültürel durumu öğrencilerin geride kalmasına direk etki ediyor. Sınıflar çevrimiçi eğitime geçiş yaptığında bu çocuklar dijital cihazların ve internet servisinin maliyeti nedeniyle kaybediyor.
Tüm ülkelerde erişim maliyetleri düşmedikçe ve erişim kalitesi artmadıkça, eğitim kalitesindeki boşluk ve dolayısıyla sosyoekonomik eşitlik daha da artacaktır. Eğitim erişimi en son teknolojilerin kullanımını destekledikçe dijital uçurum daha da aşırı hale gelebilir.