İçindekiler
Fotoğraftan Şarkıya Devr-i Alem
Resim ile şarkıyı hikayesiyle beraber forumda paylaşınca forumda bir dalgalanma başladı. Herkes kendi oynadığı oyundan çıkıp Muhammed’le Sameer’in derdine düştü. Ejderhalar, elfler, uzay gemileri unutuldu. 200 belki 300 kişi olduk. Yukarıdaki şarkı da çalınıyor bir taraftan. Dünyanın dört bir yanından binbir çeşit insan, gezegenin her saat diliminde (Türkiye’de saat gece yarısıydı.) toplanıp 131 yıl önce yaşamış belki de kimsenin tanımadığı bu iki insan için yas tuttu. Hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyordum. İnsanlar forumda canlı olarak satır satır, saniye saniye yas tutuyordu. Kimi sakesi, sojusu, şarabı artık ne varsa açmış içiyor. Ağlayan mı dersin, tirad atanlar mı dersin. Ortam bir acayipleşti.
Muhammed ve Sameer bu alakasız çoğu zaman nihilist kitleyi “Nereden? Hangi damardan vurdu?” diye çok tartıştık. Anahtar kelime: Tamamlamak. Herkesin birbirini farklılıklarıyla yargıladığı, ötekileştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. O kadar çok sıfat varki… Alevi- Sünni, Gay-Heteroseksüel, Şişman-Zayıf, Siyah-Beyaz, Hristiyan-Müslüman hatta Kadın ve Erkek bile düşman olmuşlar sanki. Herkes düşman, her yer savaş cephesi. Ve bu kitlelerin hepsi özünde tamamlanmak isteyen Muhammed ve Sameer gibi yalnız ruhlardan oluşuyor. Tepemize çökmüş bizi yönetenler ve medyanın manipüle gücüyle çoğu görüşler artık yan yana bile gelemez olmuş.
Dersler, Dersler…
Tamamlamak yerine eksiltmeye hatta yok etmeye çalışıyoruz. Bahsettiğim forumda bile daha iki gece önce siyasi bir tartışmadan forum üyeleri birbirlerinin sanal gözünü oyacaktı neredeyse. Ama şimdi herkes dilini anlamadıkları “Dehri Gezsen” şarkısına hislenip karşılıklı kucak açmıştı. Her insan biraz eksiktir, tamamlanmak ister. Aşk budur belki biraz. Her insan an gelir muhtaçtır ötekine. Medeniyetler eksiklikle başlar ve birliktelikle gelişir. Biz bunları unuttuk biraz. Muhammed ve Sameer şunu simgeler aslında. Varsan ben de varım, yoksan yokum! Umarım herkes bir gün ötekileştirdiklerinin yaşam hakkına saygı duymayı öğrenir aksi takdirde onlarla birlikte yok olacaktır.
Biz forumda bunları tartışırken bendeniz Bahtsız Bedevi’sine ise saniyede 80 mesaj geliyordu “şiiri, şarkıyı tercüme et. İngilizce olsun” diye. Şiir çok ağır. Eski Türkçe. Ben nasıl çevireyim bu ağır şiiri bir anda? Bir şiire bakıyorum, bir ağlayan Japon arkadaşlara bakıyorum. Kafamda ise sadece Nil Karaibrahimgil’in “Uççuyoruz ne güzell Kamikazeee” şarkısı… Neyse çevirdik sonuçta. O gece sabahlara kadar forumda şarkılar eşliğinde kimi içmeden, kimi içerek sarhoş olup dövündü. FRP yalan oldu.
Size de ekledim buraya. Açın güzelce şarkıyı Youtube’dan. Alt bölüme Ziya Paşa’nın Muhammed ve Sameer için yazdığı şiirin sözlerini günümüz Türkçe açıklamasıyla beraber koydum. Bu şiir tüm dünya liderlerine (!) ve medya patronlarına kapak olsun. Okuyun uykularınız kaçsın. Her dile çevirmiştir bizimkiler çarpık, çurpuk olsa da.
TERKİB-İ BEND VIII
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her dokunulmazlığı olanı Allah’a yakın mı sanıyorsun?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanıyorsun?
(Edhem: Tacını tahtını bırakıp evliyadan olan Belh şehri şehzadesi)
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Dünyayı arasan binde bir insan bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
İnsan görünen eşekleri insan mı sanırsın?
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Çok mutlu görünen kişi gördüm; dışı gülerken içi kan ağlıyordu.
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın?
Gülen herkesi (gerçekte) mutlu mu sanırsın?
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Önce hastalığın ne olduğunu bil, sonra tedaviyi aramaya başla,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Her merhemin her yaraya iyi geleceğini mi sanırsın?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Kibire ne gerek var? Yoksa vezirim diye gerçekten,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Sen kendini dünyanın sahibi mi sanıyorsun?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Ey dünyanın gelip geçici nimetleriyle övünen kişi,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Dünyayı sırf sana özel ve senin keyfin için yaratılmış mı sanırsın?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Bu dünya ne zaman açgözlülerden yoksun kaldı,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
Sen, kendini bu dünyaya çok gerekli mi sanırsın?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
En ummadığın insan keşfedebilir en gizli sırları.
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Sen herkesi kör, halkı sersem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Ey genç ve güzel olan, bu topluluk hep böyle [yanında] olacak mı sanırsın?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Aşağılık bir korkak olayım eğer bu döngüye boyun eğersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın?
Senin zulmünden kederlendiğimi mi sanıyorsun?
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır,
Allah’a güvenenin yardımcısı Allah’tır,
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır.
Hüzünlü olan gönül bir gün gelecek mutlu olacaktır.
Ziya Paşa
İnternet’in garip köşelerinde yaşanmış bir garip maceranın daha sonuna geldik efendim. (Gerçek Kesit finali gibi oldu.)
Yazıyı sürreal bir dev semah gösterisiyle sonlandırayım da kafanız iyice açılsın. Yer: Tokyo, Kıyafetler: Hollanda, Semah: Alamut Köyü. Dünya böyle değişik bir yer işte. Seviyorum lan bazen.
Bu yazı dizisinin başlangıcı olan “Karantina Günlükleri İnternetin Garip Köşeleri: Bölüm 1“ e buradan ulaşabilirsiniz.
Karantina Günlükleri yazı dizisinin diğer bölümleri:
“Karantina Günlükleri: Bölüm 3”
“Karantina Günlükleri: Bölüm 4”
5 yorum